Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır. Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder.
Kuvvet ordudur.
Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdanî imanıdır.
Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka subayı mahvetmek, aşağılamak lâzımdır.
Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz.
Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak plânını takip ettiler ve ediyorlar.
Orduyu İmha Etmek İçin Mutlaka Subayı Mahvetmek, Aşağılamak Lâzımdır
Onun yaşamak için bir çaresi vardır; şerefini korumak! Hâlbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına almaktır.
Dolayısıyla subay için “ya istiklâl, ya ölüm” vardır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 31 Temmuz 1920 de Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara yapmış olduğu konuşmasından bir bölümüdür.
Atatürk’ün 93 yıl önce söylediği bu sözler sanki bugün için söylenmiş gibidir.
Bu konuşmayı sanırım Genelkurmay Başkanı Sayın Necdet Özel hiç okumamış veya duymamış. Şaka bir yana ama kendisine hatırlatmak istedim sadece.
Bu nasıl bir genelkurmay başkanıdır anlayamıyorum tıpkı bir zamanlar şimdi Silivri zindanlarında tutsak olan TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası, TSK Üstün Hizmet Madalyası ve TSK Şeref Madalyası sahibi olan İlker Başbuğ’u anlayamadığım gibi.
İlker Paşa elbette sessiz kalmadı ama esir alınan silah arkadaşları için, ne onların onurlarını koruyabildi ne de onlar için yeterince mücadele edebildi. Sonunda kendisi de tutuklandı.
Necdet Bey hiç düşünmüyor mu acaba sıra kendisine ne zaman gelecek?
Hatırlarsa Başbakan İlker Paşa ile de yakın görünüyordu hatta birlikte mesai yaptık diyordu timsah gözyaşları dökercesine yargıdan şikâyet edip haksızlık yapıldığını söylüyordu.
Bu tutuklanmaların bitmesini istiyordu güya değil mi?
Ee! Ne oldu?
Sıra geldi 1. Ordu Komutanı Orgeneral Yalçın Ataman’a. 28 Şubat soruşturmasında şüpheli sıfatıyla sorgulandı.
Ataman, ifadesinin ardından tutuklanma talebiyle Nöbetçi Özgürlük Hâkimliği ’ne sevk edildi. Buradaki sorgusunun ardından serbest bırakıldı ama yurt dışına çıkma yasağı getirildi. YUH olsun.
“Orduyu İmha Etmek İçin Mutlaka Subayı Mahvetmek, Aşağılamak Lâzımdır.”
Günümüzde yapılan budur işte.
Sonra neye sıra gelecek acaba diye düşünmeye gerek yok.
Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz.
Koyun sürüsü olarak boğazlanmayı bekleyeceğiz her halde. Buna da kocaman bir YUH olsun! Öldük mü ya?
Adaletin yok olduğu, iğdiş edildiği bir zamanda, 28 Şubatta sorulmalıdır diyenlerin vicdanları rahat mıdır acaba?
Türk Ordusuna bu ne kindir, bu nasıl bir düşmanlıktır? Hayret!
Peki,28 Şubat bir darbe veya darbe teşebbüsü müydü?
Yaşayan tarih 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel,
“28 Şubat’ta kimseye ve hiçbir kuruma dokunulmamış, hiçbir hükümet görevden alınmamış.
Erbakan hükümeti görevi 28 Şubat’tan 3.5 ay sonra 18 Haziran’da bırakmıştır. 28 Şubat o yüzden bir darbe değildir. MGK’nın anayasa gereği aldığı bir tavsiye kararıdır. MGK’da, hükümette yer almış ve bu karara imza atmıştır. Hiçbir hükümet darbe kararına imza atar mı? Demiştir ve ortada darbe olmadığını açıkça beyan etmiştir.
Aslında ortada Ergenekon, Balyoz, Çekiç, Kafes bir sürü adlarla belirlenen ne darbe ne de teşebbüs vardır. Bunlar tamamen önce ordumuzu sonra Türkiye ve de Türk Milletini yok etmek isteyenlerin, iç ve dış düşmanların hazırladıkları tezgâhlardır.
Ne yazık ki bu oyunları bozacak bir muhalefet yoktur. AKP bu yönden çok şanslıdır.
Evren darbe yapmıştır doğrudur o yıllarda bu darbe için sevinenlerin olduğunu unutmamak gerekir. Nitekim o darbe ile AKP doğurmuştur.
Bugün AKP İktidarının uyguladığı farksız mıdır sanki? O zaman 4 general yönetiyordu şimdi ise Erdoğan tek başına yönetiyor değil mi?
Hem de ne yönetmek, tam bir diktatör olarak. İstediği zaman kanun hükmünde diyerek yasa çıkartıyor oysa bu tip yasalar ancak harp zamanı veya acil durumlarda çıkartılır. Anayasa böyle diyor.
Dedim ya başbakan çok şanslı karsında ne ana muhalefet CHP, ne de MHP dik durup hesap soramıyor.
Üstüne üstlük 28 Şubatın da araştırılmasını CHP Genel Başkanı istemişti. Buna sebep olarak
28 Şubat döneminde ben bir bürokrattım. SSK Genel Müdürü’ydüm. BÇG (Batı Çalışma Gurubu) o dönem benimle ilgili raporlar düzenledi. Başbakanlık, bu hükümet döneminde bu raporu servis etti ve seçimlerde raporda yazılanlar aleyhime kullanıldı. Dedi.
Doğru olabilir, olmayabilir. Netice olarak CHP ye genel başkan oldu ya. Bir genel başkan partisinin ilkelerini ve halkının menfaatini, ülkesinin bağımsızlığını kendi davasından önce düşünmelidir.
İddialara gelince;
Efendim bu iddiaların başında Kılıçdaroğlu’nun Kürtleri, PKK’lıları, akrabalarını sınavsız işe alması geliyormuş.
Kürtleri elbette işe almalıdır çünkü onlarda bizlerin ayrılmaz parçalarıdır .PKK lıları işe aldığına inanamam.!
BÇG denilen gurup kimlerden oluşmuşsa çok büyük iddialar atmışlar ortaya. Yani yenilir yutulur cinsten değil vallahi:)
İsminin yanına ‘Kürtçü-bölücü’ ifadesi kullanılırken raporunun sonuç bölümünde şöyle deniliyormuş: “Uğruna binlerce şehit verdiğimiz ülkemizin bölünmez bütünlüğünü hedef alan ve irticai faaliyetlere benzer yakın tehlike arz eden Kürtçülük, mezhepçilik ve bölücülük faaliyetlerini alenen sürdüren Kılıçdaroğlu’nun faaliyetleri için tedbir alınmalıdır.”
Offf of! Bu çok kötü ve büyük bir iddiadır.
Sn. Kılıçdaroğlu
. Ben Başbakanlık’a kurum olarak dava açtım. Dava devam ediyor ve Başbakanlık davalı olarak o raporu savunur durumda. Böyle olunca da kimse beni bu hükümetin 28 Şubat’la hesaplaştığına inandırmaya kalkmasın. Buram buram sahtekârlık kokuyor.” Diyor.
Bu düşünceye nereden vardı anlamıyorum.
Süreç tıkır tıkır işliyor. İşte örnek: en büyük ordumuzun komutanı sorgulandı ne olacağı da belli değil.
Daha ne olsun ki?
Sayın Kılıçdaroğlu mağdur olabilir ama netice olarak dava söz konusu olmuş ve sonuçta iftira mı olduğu doğru mu olduğu nasılsa meydana çıkacak. Suçlular cezalarını bir şekilde çekecekler değil mi?
Ayrıca darbelerden hesap sorulmasına destek verdiklerini belirten Sn. Kılıçdaroğlu bu darbe sözlerine, bunca dijital uyduruk yaratılan delillere, PKK lı Şemdin Sakık’ın dahi gizli tanık olarak dinlendiği düzmecelere, inanmadığını düşünmek istiyorum.
Türk Milleti ve vatanı koruyacak ordumuz yok edilmek istenirken CHP Genel Başkanına aslanlar gibi AKP nin karşısına dikilmesi ve onu her konuda mat etmesi gerekir. CHP ye inanan, güvenen halk ve örgüt bunu bekliyor kendisinden.
2012 Aralık ayında TBMM’sinde yapılan bütçe görüşmelerinde kürsüde dil sürçmesi ile Başbakana Sayın Başbakanım demesinde de art niyet aranmamalıdır (!)
Şimdi dikkat edilmesi gereken en önemli şey, bu soruşturmaların ve tutuklamaların nereye varacağını düşünmektir., Ne amaçla yapıldığı artık açıkça belli olmaktadır.
Bir katilin devlet adamı mertebesine çıkartılarak pazarlık yapılmasını asla kabul edemiyor ve içime sindiremiyorum.
CHP bu konuda görüşlerini açıkça belli etmelidir.
MHP ye gelince;
Türkiye’nin çok tehlikeli bir sınırda olduğunu ifade eden Bahçeli, “Türk milleti, parçalanmanın, ateşe atılmanın eşiğindedir. Ak Parti hükümeti PKK ile tokalaşırken, Türk Milleti arka arkaya tokat yemektedir” Diyor
Günaydın Sayın Bahçeli günaydın. Şimdilerde mi farkına vardınız bunun acaba?
O zaman AKP nerede sıkışsa stepnesi gibi niye davranıyorsunuz diye sormazlar mı size? Nerede o meşhur gençliğiniz pek sesleri çıkmıyor da, merak ettim.
Sayın Bahçelinin şu sözlerine inanın çok güldüm.” İmralı’da yatan bebek katili, Başbakanla çözüm zehri imalatına başlamıştır.
Siyasette bir komedi oynanıyor sanki. Konuşmalar, konuşmalar ama eylem yok. Sadece atışmalar var, sanki halkı oyalamak için yapılıyor bunlar. Bir yanda 50 bin kişi ile ortalığı kan gölüne çeviririm diye tehditler savuran terörist başı diğer yanda başkanlığı alabilmek için onunla işbirliği içine giren bir başbakan ile emperyalizmin maşası, taşeronu ırkçı Kürtler.
Ve bir varlık gösteremeyen muhalefet partileri.
Vah benim güzel vatanım vah!
Neyse karamsarlığa kapılmamak gerek zira Türk Milleti nelerin üstesinden gelmiştir yine gelecektir. Bizler Kemalin askerleri, yaşadığımız müddetçe ne bir karış toprağımızı veririz, ne bayrağımızı nede Türklüğümüzü kimseye çiğnetmeğiz.