Kimler yeniliklere, uygarlığa, bilime, akla, adam olmaya karşı çıkmış? İsyan bayrağını açmış?
Kimler?
Tek sözcükle yanıtlayalım: Şeriatçılar. Dinciler…
Din alıp satanlar. Din tüccarları…
Dini geçim kaynağı olarak kullananlar…
Osmanlıdan bu yana “Din elden gidiyor, din elden gidiyor…” diye feryat ettiler. Saldırılar düzenlediler. Can aldılar. Yaktılar, yıktılar… Yeniliklere karşı çıktılar. “İstemeyüz” dediler.
Kubilay’ları kestiler…
Yabancı devletlerle işbirliği yaptılar. İşgalci güçlerle bir olup, Kuvayı Milliyecileri sırtından bıçakladılar.
Ama din hâlâ yerinde duruyor…
Din elden gitmedi, vatan elden gidiyor. Parsel parsel satıyorlar.
Sevgili yurdumuzu Amerikan emperyalizmine teslim ettiler.
Şimdi de “Açılım”, “Barış süreci” adı altında ABD, Barzani, Terörist PKK ile birlikte Kürdistan’ı kurmaya çalışıyorlar. Yurdumuzun Güneydoğusunu teröristlere peşkeş çekmek üzereler…
Bir zamanlar Kurtuluş Savaşında da yine aynı çevreler, Mustafa Kemal’i İngiliz Hükümetine şikâyet etmiş ve o zamanın APO’ su, Kürt lideri Seyit Abdülkadir ile Kürdistan’ı kurma çalışmaları yapmıştı.
Daha önceleri de 31 Mart ayaklanmasının önderi Derviş Vahdeti, aydınlanmacı ve ulusalcı güçlere karşı “Din elden gidiyor, Şeriat isteriz” nidaları ile yeşil İslam bayrağını açmış, Gâvur (!) İttihatçı subayların, Mustafa Kemal’lerin kellesini istemişti.
Ona göre, Rus Çarı ve İngiliz Kralı İslam’ın dostu, bunlara karşı çıkarak, ulusal devleti savunan İttihat ve Terakki İslam’ın düşmanıydı.
Tıpkı bugün de Obama’nın İslam’ın dostu, Atatürk’ün İslam’ın düşmanı sayılması gibi…
Tarihe bir bakalım yine. Cumhuriyet döneminde ve daha önceleri ne kadar ayaklanma, isyan gerçekleştirilmişse tümünün de arkasında emperyalizm ve onun işbirlikçisi Siyasal İslamcılar var.
Şeyh Sait’ler, Sait Nursi’ler, İskilipli Atıf Hoca’lar, Sait Molla’lar bu ihanet çetesinin en etkin üyeleridirler ve hak ettikleri cezalara da çarptırıldılar…
Günümüzde ise bu Ortaçağ kalıntılarının devamı, takipçisi, uygulayıcısı AKP iktidarıdır. Onlar da babaları, dedeleri, ataları gibi bilimden, akıldan, ışıktan, ulusalcılardan ve Atatürkçülerden korkmakta, ellerinden gelse onları bir kaşık suda boğmayı düşünmektedirler.
“Camide içki içtiler, toplu seks yaptılar” yalanları ile halkı da galeyana getirip, gencecik çocukların, kadınların, yaşlıların üzerine salmayı planladılar. Ama olmadı. Halk kanmadı. Yutmadı ve sordu:
“ABD’li CONİ’ler postalları ile camileri çiğnerken, Kuran’ı parçalarken siz nerelerdeydiniz? Neden hiç sesiniz, soluğunuz çıkmadı?”
Başbakan yardımcısı Arınç, her yerde, her zaman 10. Yıl marşından duyduğu nefreti, tiksintiyi dile getirmekte, Başbakan da halka, Türk bayrağı yerine üç hilalli Osmanlı bayrağını evlerine asmalarını tavsiye etmektedir.
AKP’li bakanlar ve başbakan asla “Türk’üm” sözcüğünü, Türkiye Cumhuriyeti adını söylemiyor. Çünkü onların kitabında ulus, ulus devlet, tam bağımsızlık yazmaz… Onların kitabında bayrak, milliyetçilik kavramları yoktur.
Ne vardır?
Ümmet vardır. Kula kulluk vardır. Biat, boyun eğme vardır. Diz çökme vardır. İslamcı ve ırkçı teröristlerin, Amerikalı emperyalistlerin önünde diz çökme vardır…
Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi de aynı yolun yolcusuydu ve yol göstericileri de bizim Başbakanla, Dışişleri bakanı idi. Yani kılavuzları belliydi.
Mursi, “Ben seçimle iş başına geldim, dilediğimi yaparım, dilediğimi değiştiririm. Destekçim de Amerika… Kimse bana karışamaz…” dedi. Dedi demesine ama halk da ona “Kazın ayağı öyle değil, Mısır senin babanın çiftliği mi”, diye yanıt verdi, meydanlara çıktı, tıpkı bizim “Gezi Parkı Direnişçileri” gibi…
Arkasına da orduyu ve polisi takarak Müslüman Kardeşler iktidarını alaşağı etti.
Mevcudiyetine son verdi.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ın devlet gazetesi Thawra’ya verdiği demece aynen katılıyoruz: “Mısır’da olan şey, Siyasal İslam denen şeyin çöküşüdür. Dünyanın her yerinde dini siyasal emellerine alet eden herkesin akıbeti de bu olacaktır.”
Türkiye, Mısır ile birlikte Suriye devlet Başkanı Esat’ı devirmeyi planlıyordu. Ama Mursi devrildi. Suriye yönetimi hâlâ ayakta…
ABD ve AB şaşkın. AKP ve PKK şaşkın…
BOP yara aldı.
BOP’un Ortadoğu’da uygulanabilirliği ortadan kalktı.
Önümüzdeki yıllarda, bu ABD karşıtı eylemler giderek tüm Ortadoğu’ya, Afrika’ya da yayılacak, sömürgeciler ve ortakları çok zor günler yaşayacaktır. AKP’nin akıbeti de aynı olacaktır. Çünkü haksızlık, zulüm, baskı rejimleri kimseye yar olmamıştır, hayır getirmemiştir.
Amerikan karşıtlığı yüzde 80’lere varan bir Türkiye’de, zulümle, baskıyla ABD ortaklığını nereye kadar götüreceklerdir? Halk sonsuza dek AKP’nin ve ABD’nin egemenliği altında mı yaşayacaktır? Mapusaneler nereye kadar bu talanı, sömürüyü, faşizmi gizleyip, devam ettirecektir?
Sıra AKP iktidarına gelmiştir.
Onun da yıkılması ile birlikte, Amerika, Ortadoğu’da TEDAVÜLDEN kalkacak, geçerliliğini yitirecektir…