Çin’in merkez bankası olan Çin Halk Bankası (ÇHB), Çin’in uluslararası para birimi renminbinin ABD doları karşısında yüzde 34 oranında değer kazandığını açıkladı.
Gerçi 34 puanlık değer yükselişi son 8 yılın toplamından oluşuyordu, ama açıklamanın zamanı ve yapılış biçimi anlamlıydı.
ÇHB’nin açıklamasından beş gün önce 17 Temmuz’da, ABD merkez bankası Federal Reserve’nin başkanı Ben Bernanke, parasal genişlemenin azaltılmaya devam edileceğini ve 2014 yılında sona erdirilebileceğini açıklamıştı. Bernanke’nin açıklaması, doların değer kaybını durdurmayı ve böylece dünyadaki para hareketini ABD’ye yönlendirmeyi amaçlıyordu.
Çin boyun mu eğdi ?
ABD, yıllardan beri renminbinin değerinin yükseltilmesi için Çin’e baskı yapıyordu. Washington’un iddiasına göre, Çin dünya ticaretinde daha avantajlı olmak için, parasının değerini yapay biçimde düşük tutuyordu. Çin, kimi zaman bu iddianın gerçeğe dayanmadığını savunarak, kimi zaman sessiz kalarak ABD’nin baskılarına direndi.
ÇHB’nin 22 Temmuz’daki açıklaması ABD’nin baskılarına boyun eğmek midir?Çin,nihayet ABD’nin istediği yola girerek mallarını dünya pazarlarına daha pahalı sürmeyi mi kabullendi ve parasının dolar karşısında değerlendiğini açıklıyor?
Olgular böyle olmadığını gösteriyor. Hatta daha da ileri giderek, Çin’in,ABD’nin dünya para akışını kendisine yöneltme hamlesine karşı hamle yaptığını öne sürebiliriz. Bu savımızı dayandırdığımız olguları inceleyelim.
İç pazara dayalı büyüme !
Birinci olgu,Çin’in geçen yıl açıklanan yeni beş yıllık plan döneminde iç pazarı canlandırmaya yönelme kararı almasıdır. Çin, karar uyarınca ekenomik büyümeyi yüzde 7.5 dolayına çekmiştir.Bu yılın ilk çeyreğinde büyüme yüzde 7.7, yılın ilk yarısında da yüzde 7.6 olarak gerçekleşti.
Çin Başbakanı Li Keçiang, ilk yarı büyüme rakamlarının açıklandığının ertesi gün 16 Temmuz’da, “Biz,sırf ekonomik göstergelerdeki geçici değişikliklerle politikalarımızın yönelimini değiştiremeyiz. Makroekonomik kontrolde temel ölçütümüz, ekonomide büyük dalgalanmaları önlemek ve büyümeyi makul bir aralıkta tutarak, yeterli istihdamı ve enflasyonu düşük bir seviyede tutmayı sağlamaktır. Çin, 2008-09 küresel mali kriz sırasında uyguladığına benzer, büyük bir teşvik programı olmadan da bu yıl yüzde 7,5 büyüme hedefine ulaşma kapasitesine sahiptir” dedi.
Yüzde 20 pay !
İkinci olgu, Çin’in dünya ticaretindeki payının yüzde 20’ye çıkmış olmasıdır. Bu payı yalnız Çin’in ihracata dönük üretimi değil, ülke dışındaki yatırımları da desteklemekte ve güvenceye almaktadır.
Çin, dünyanın en büyük beşinci dış yatırımcısı olmuştur. Dünyadaki yatırımlarının varlığı 500 milyar doları, hacmi 2 trilyon doları aşmış bulunuyor.Cumhurbaşkanı Şi Cinping, Nisan ayında dünya liderlerinin katıldığı Boao Konferansı’nda, Çin’in beş yıl içinde 10 trilyon dolarlık ithalat yapacağını açıkladı. Bu veriler, Çin’in dünya ticaretinde pay kaybı korkusu taşımadığını görteriyor. Üçüncü olgu, Çin’in bir yıldan beri sürdürdüğü ve bu yılın ortasında son aşamasına getirdiği “finansal sistem reformu”dur. ÇHB,finans kuruluşlarının kredi faiz oranlarını belirlemesinde sınırlamaları kaldırdı. Bankalar kredi faiz oranlarını “piyasa” kurallarına göre belirleyebilecek.ÇHB’nin kararı “dönüm noktası” olarak değerlendiriliyor.
Toparlarsak, önümüzdeki dönemde Çin’in mal satma sorunu yok. Ama içerideki büyük yatırımları destekleyecek dış mali kaynağa ihtiyacı artacak.Çin, dış kaynak çekmenin yolunu renminbinin değerini yükseltmekte görüyor.