Gezi Parkı ile başlayıp tüm Türkiye yayılan AKP Hükümetine isyan hareketi, hız kesmeksizin devam ediyor. Bu isyanın arkasında yatan Silivri edebiyatını unutmayalım. Milletvekillerimiz, Siyasi Parti Liderlerimiz, Akademisyenlerimiz, Gazetecilerimiz, Ordumuzun Komuta kademesi, hatta Genelkurmay Başkanımız orada yatıyor. Bu insanlar adaletsizliğe karşı onlarca kitap, binlerce yazı kaleme aldılar. Artık herkes Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davaların birer tezgâh olduğunu biliyor. Peki, bu tezgâhı kim kurdu? Bu tezgâhın Gezi Parkı ile başlayan isyanla ne alakası var? Yazının başlığındaki “Çok Büyük Tehlike” nedir? Bu gün bu soruların cevabını arayacağız.
“M”İT Krizi
“M”İT Müsteşarı Hakan Fidan’ı KCK Davasında şüpheli yapan soruşturmayı hatırlarsınız. Gelin bir de bu krizin perde arkasını Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’den dinleyelim:
“…Bu olay AK Parti’ye, siyasete yapılan bir darbe girişimidir… Bu kriz bürokrasi alanında ciddi bir sorunun olduğunu gösterdi. Özellikle emniyet ve yargı alanında ciddi bir sorun ve kadrolaşma olduğu ortaya çıktı… Bu olaydan siyaset gibi MİT de güçlenerek çıkacaktır. MİT şu anda hükümetin ve AK Parti’nin en güvendiği kurumlardan birisidir…”[1]
“…Böyle bir darbe girişimi öyle kolayca rafa kaldırılarak geçiştirilecek bir konu değildir. Sorumluların bulunması, planlamayı gerçekleştiren perde arkasındaki irade ve yapının ortaya çıkartılması gerekiyor… Bu tür işler öyle Cemaat-Hükümet çatışması şeklinde izah edilecek boyutu çoktan aşmıştır… Ortada Hükümet’e kafa tutacak bir Cemaat yoktur. Varsa da o Cemaat değildir. Başka bir şeydir. Onun başka bir şey olduğunu ortaya çıkarmak da MİT’in görevidir…”[2]
Emniyette Cemaat tasfiyesi
“M”İT Krizinin üzerine bir de Başbakanın odasında bulunan “böçekler” eklenince, Erdoğan 2012 yılından başlayarak Cemaatçi polisleri kilit görevlerden tasfiye etmeye başladı. Son olarak Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanının görevden alınmasından sonra 2 başkan yardımcısı ve kilit roldeki 8 şube müdürünün de görevlerinden alınmasıyla, Cemaatin gazetesi Bugün’ün Ankara temsilcisi Adem Yavuz Arslan, “Ergenekon‘dan Balyoz’a, KCK’dan El Kaide‘ye kadar kritik dosyaları takip eden tüm birimler tasfiye edildi” diyerek, operasyonu Cemaatin ağzından teyit etmiş oldu.[3]
Devlet pis iş yapmaz, yaptırır
Basına sızan Oslo görüşmelerinde, MİT Müsteşar yardımcısı Afet Güneş’in şu sözlerini hatırlayalım:
“…Gerek devletin hazırlanmasında, gerek toplumun hazırlanmasında, gerek örgütün hazırlanmasında şu masada yürüttüğümüz çalışmaların çok büyük katkısı olmuştur…”
Bu sözler ne anlama geliyor?
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 4-5 sene öncesine kadar ülke siyasetinde söz sahibi bir kurumdu. Zamanın komuta kademesinin “Kürt Açılımı” ile öngörülen “Yeni Osmanlı Projesine” karşı geleceği anlaşılıyordu. TSK, Kuzey Irak petrollerine konmak vadiyle Kürtlerle yapılacak bir federasyona evet demezdi. Ayrıca Suriye’de AKP benzeri bir Müslüman Kardeşler iktidarı kurmak maksadıyla Esad rejimini devirmek için muhalifleri silahlandırma operasyonuna da destek vermeyeceği açıktı. O halde yapılması gereken iş TSK’yı etkisiz hale getirmekti.
TSK’nın komuta kademesindeki istenmeyen isimleri tasfiye etme görevi Cemaate ihale edildi. Bakın bu konuda Eski istihbaratçı Öneş ne diyor:
“Artık Türkiye’de bu tip cemaatçi bakışlar ve darbelerden medet uman yapılar zayıflamışlardır. Ama bir vesayet yıkılırken farklı vesayetler günümüzün şartlarıyla uyumlu şekilde ortaya çıkmaması gerekir.”[4]
Öneş’in bu değerlendirmesinden “M”İT’in bir taşla üç kuş vurmayı planladığı çıkarımını yapabiliriz:
1. Sahte darbe planı ile TSK’yı siyaset dışı bırakmak; 2. Bu sahte planı ve tasfiye operasyonunu Cemaate yaptırarak, Cemaati tasfiyeye hazırlamak, 3. Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat gibi davalarda çok sayıda mağdur yaratarak, Kürt açılımı kapsamında terörist başını da bir şekilde içine alacak olan “af” çalışmasının önünü açmak.
Her şey planlandığı gibi gitseydi, muhtemelen Kürt Açılımının başarıya ulaşmasıyla birlikte, polisle başlayan tasfiye operasyonu, Cemaatin Yargı, “M”İT ve TSK içindeki kadrolarını da içine alacak şekilde genişleyecekti.
Cemaat, kökleri Türkiye’de olan küresel bir projedir (Bu konuyu sonra yazacağız). Kökünü keserseniz dünyanın dört bir yanına yayılmış dalları kurur. CIA, onlarca yılda besleyip büyüttüğü ve taşeronu yaptığı Cemaatinden vazgeçer mi?
Halk hareketine sağlanan dış destek
Türkiye’de bu gün inanılmaz güzel ve umut verici bir toplumsal hareket yaşıyoruz. Bu tür toplumsal hareketler siyasal aktörler için “bulunmaz Hint kumaşıdır”. Kimisi, yükselen dalganın önüne geçerek büyümeyi, iktidar olmayı planlar; kimisi ise perde arkasında, toplumsal hareketin enerjisini ülkedeki siyasi yapıyı düzenlemek için kullanmaya çalışır.
Öncelikle buradan “Tayyip Erdoğan’ı kimseye yedirmeyiz” diyen Yalçın Akdoğan’a geçmiş olsun diyelim. Bu toplumsal hareket Erdoğan’ı bitirecek. Economist dergisi, son sayısında Başbakan Erdoğan’ı padişah gibi resmederken, “liderliği Cumhurbaşkanı Gül’e devretmesi gerektiğini” yazıyor. Uzun lafın kısası Erdoğan’ı iktidara getirenler şimdi de ipini çektiler.
ABD ve İngiltere gibi ülkeler, Türkiye’de başlayan halk hareketine tam destek veriyorlar. Acaba neden?
Cemaat İktidarı
Sizin anlayacağınız perde arkasında CIA – Cemaat ikilisi ile “M”İT – Erdoğan ikilisi arasında kıyasıya bir mücadele ve pazarlıklar devam ediyor. Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın Cemaat’e yakın olduğunu biliyoruz. Kemal Kılıçdaroğlu da şimdiye kadar Cemaat aleyhinde tek kelime etmedi. Yani, Erdoğan sonrası Cemaat ile iyi geçinen bir siyasi yapının iktidar olma olasılığı çok yüksek gözüküyor.
İnsanlar ülkenin dört bir tarafında Erdoğan’dan kurtulmak için eylem yaparken, kendilerine hazırlanan bir başka tuzağın farkında değiller. Eğer bu senaryo gerçekleşirse; Cemaat, Polis, Yargı, TSK ve “M”İT içinde zaten var olan kadrolaşmasını tamamlayarak, Türkiye’yi CIA güdümünde tam bir dikta rejimine sürükler. İşte “Çok Büyük Tehlike” dediğim budur.
Muhtemel Senaryo
Bence Erdoğan’ın iktidarda kalma şansı kalmamıştır. Arkasında siyasi destek olmadan “M”İT’in, CIA-Cemaat ikilisiyle başa çıkması mümkün olmaz. Yeni gelecek siyasi iktidar “M”İT’e desteklemezse şu anki devlet yanlısı “M”İT kadrolarının tamamı çok kısa sürede tasfiye olur. Bu ihtimali gören “M”İT’in, Erdoğan iktidardan düşmeden, Cemaat’in, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davalarda oynadığı rolü belgeleriyle birlikte deşifre etmesi beklenir.
Ülke olarak çok tehlikeli bir döneme girdik. Her yer, herkes, her türlü provokasyona açık hale geldi. Hepimiz çok dikkatli olmaz zorundayız. Gezi eylemcilerini tüm kalbimle destekliyorum. Ama direnişçiler şu noktayı da hiç akıllarından çıkarmamalıdır; iktidarı hicvederken insanları güldüren bir duvar yazısı, polise taş atmaktan bin kat daha etkilidir.