“Muhteşem” Arap Baharı’nın yaşandığı Fas, Tunus Cezayir’e uçmadan önce bilinçli olarak izlediği gerginlik siyasetinden geri vitesine takmadı. Türkiye’nin diken üstünde oturduğu günlerde kendisine yöneltilen “böyle durumlarda hep yurt dışına gider” eleştirilerini, bildiğimiz hakaret üslubuyla “zavallılar, acizler” diyerek kapatmaya çalıştı.
Ama kazın ayağı öyle değil!..
Pazar günü akşamı ve gecesi de Gazi Ankara’da yalnızca Kızılay Meydanı değil bütün semtler, ara sokaklarına kadar ayaktaydı. On binler Ankara caddelerinde sel olmuştu. Kadınlar, çocuklar, dedeler, gençler tencere-tavalarıyla sokaklardaydı. Polis terörü tüm yurtta kol gezerken Pazar akşamı Ankara’da AKP’li Bakanların sessiz sedasız bir buluşma yeri vardı. Macunköy’deki İller Bankası Sosyal Tesisleri. AKP’nin birçok -Bakanlar dahil- ileri gelen ismi burada Başbakan’ın Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yunus Emre Karaosmanoğlu’nun oğlunun düğününde buluştular. Medyanın haberi olmaması için azami gayret gösterildi. “Muhteşem” de düğüne nikah şahidi olarak gelecekti. Gelemedi. Kurmayları Ankara’yı anlattılar, Valinin, Başbakanlık Merkez Binasını korumak için Jandarmadan yardım istediğini hatırlattılar, “Bu şartlarda Ankara’ya gelmeniz, düğüne katılmanız uygun olmaz. Sert protestolar ve provokasyonlarla karşı karşıya kalabilirsiniz” uyarısını yaptılar. “Muhteşem” de düğün programını iptal etmek zorunda kaldı. Başbakan yardımcısı Beşir Atalay, nikah şahitliğini üstlendi. Gece boyunca hep Gezi Parkı ve Türkiye’deki gösteriler konuşuldu. Atalay, masasında oturanlara Başbakanın havaalanında yaptığı açıklamanın benzeri, “dış güçlerin provokasyonu var” dedi. Atalay, “Olaylar böyle giderse güvenlik önlemlerini daha da artırıp genişleteceğiz” diye bilgi verdi. Ayrıntılara girmedi. Kendisine “Başbakanın niye düğüne gelmediğini ve durumunu” soranlara, “tedirgin” diye cevap verebildi. Düğün dağıldığında Ankara’nın ileri gelen AKP’lileri, yan sokaklardan eylemcilere görünmeden geçip, yüzde yüz emin oldukları bazı mekanlarda toplanıp, durum değerlendirmesi yaptı. Hepsi “Muhteşem”in tedirgin olmasından çok tedirgindiler. Yapılan ortak yorumlar ise “Tayyip Erdoğan’ın Köşke çıkma planları suya düştü. Bu iş Abdullah Bey’e yaradı” şeklindeydi. Gece boyunca takip ettiğim kulislerden bunları duyunca aklıma geldi, “koyun can, kasap et derdinde”..
“Muhteşem”in havaalanı açıklamasına tekrar dönelim.
“Tencere tava, hep aynı hava” ..
Bu sözler bana, rahmetli Erbakan’ı tekrar hatırlattı. Susurluk olayının aydınlatılması için yapılan “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemlerine dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, “glu glu dansı yapıyorlar” demişti. Muhalefetin baskısına karşı da “faso fiso” sözleri ile tepki göstermişti.
Erbakan’ın küçümsediği bu tepkilerin sonucu malum!..
“Muhteşem”in yurtdışına uçmadan önce basın toplantısı yapacağı saatlerde Ankara kulislerine Çankaya Köşkü’nden Abdullah Gül’ün açıklama yapacağı (Cumhurbaşkanın basına kapalı toplantılarının ardından açıklama yapmasına, her zamankinden daha fazla önem veririz) duyuruldu. Gece boyunca Tayyipçilerin yaptığı kulislerden dolayı Gül’den gelecek mesaja dikkat kesildim. Çünkü bazı Gül taraftarı yazar-çizerler olaylardan dolayı sürekli Gül’ün “sağduyulu” tavrını övüyorlar. “Muhteşem” de Gül’den önce yaptığı açıklamada “İtidal tavsiye edenler, önce kendileri itidal çizgisine gelsinler” dedi. İç kavganın boyutları ve (maalesef) toplumun haklı tepkisi üstünden yapılan iç kavganın, saltanat kavgasının boyutlarını, Abdullah Gül’ün son mesajında yakaladım. Hesaplaşma naraları atan Muhteşem’e Gül şöyle cevap verdi;
“Demokrasilerle tabii ki seçimlerle halkın iradesi ile her şey ortaya çıkar. Ama demokrasi demek, sadece seçim demek de değildir. Seçimlerin dışında da farklı görüşler, farklı durumlar, itirazlar varsa bunların da çeşitli yollarla dile getirilmesinden daha tabii de bir şey olamaz. Barışçı gösteriler de tabii ki bunun bir parçasıdır. İyi niyetli mesajların hepsi alınmıştır, gereği yapılacaktır. Herkes sağduyulu olmalı.”
Eylemlerin ilk başladığı anda AB ve ABD’den gelen destek mesajları yüzünden bazı kuşkularım var. Uyanık olmamız gerektiğini daha önce dile getirmiştim. Turuncu görüntülere kapılmamalıyız. Abdullah Gül’ün AB ve Okyanus ötesi bağlantılarını hiç aklımızdan çıkarmamalıyız. Unutmayın!.. Okyanus ötesi, AKP iktidarı projesinin asıl mimarı Abdullah Gül’dür. Gezi Parkı eylemlerinde tüm protestolar bilinçli-bilinçsiz Tayyip Erdoğan’ın şahsında odaklandı.
AKP iktidarı tarafından gönderilen tüm yasaları Gül anında onaylamadı mı?
“İyi şeyler olacak” diyip terör örgütü ile pazarlık sürecini kim başlattı?..
AKP’nin bölünme projelerine karşı devletin başının herhangi bir eleştirisini bugüne kadar duyan oldu mu?
İhanet projelerinde ve toplumun gerilmesinde Bülent Arınç’ın, Hüseyin Çelik’in, Beşir Atalay’ın, Ahmet Davutoğlu’nun, Sadullah Ergin’in hiç mi payları yok?
AKP zulmündeki tek günahkar Tayyip Erdoğan mı?
Türkiye’de olup biten bir şeye AB ve Okyanus ötesinden bir de onun yerli işbirlikçilerinden destek geldi mi hep uyuzlanırım.
Yine aynı hataya düşmeyelim derim;
Tayyip Erdoğan’dan kurtulalım derken Abdullah Gül’e esir olmayalım.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aynı hataya düşüldü. Farkına varıldığında iş işten geçmişti.
AKP’de o kadar çok “Muhteşem” var ki inanın bana, söylemesi acı ama Erdoğan’ı bile mumla ararsınız.