Anlaşılıyor ki Ergenekon davasının son duruşmasına, sanık yakınlarının dahi alınmaması, öncelikle bir yargı kararı değildir. Çünkü bu kararı, yürütmenin emrinde olan İstanbul Valisi açıklamıştır. Açıklamayı yaparken de yanında Emniyet Müdürü ile Garnizon Komutanı’nı da hazır bulundurmuştur. Bu duruş, “Mahkemeye gidenin karşısına polis ve asker dikerim” imajıyla caydırıcı bir tesir bırakmak içindir. Fakat Ergenekon davasının arkasındaki isimlerden biri olan Mehmet Ali Şahin bile “Bu açıklamayı yapmak sayın valinin işi değildir” demek zorunda kaldı. Gerçi, ardından Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “İstanbul Valisi, mahkemenin kararına göre Silivri’deki duruşmaya kimlerin alınıp alınmayacağını açıklayıp halkı bilgilendirmiş, işini yapmış” dedi ama Aydınlık, Ulusal Kanal, İşçi Partisi ve Türkiye Gençlik Birliği’ne yapılan baskınlar, hükümetin bu meseleyi kendisi için varlık-yokluk meselesi olarak gördüğünü gösteriyor. Ortada işlenmiş bir suç yokken, “Sen suç işleyebilirsin” diye gençlik liderlerini, gazetecileri gözaltına almak, ancak diktatörlükle yönetilen ülkelerde mümkündür. Bence bu tür uygulamalarla asıl maksadın ne olduğunu, Tayyip Erdoğan’ın kullandığı “boyun eğmek” kavramı etrafında aramak gerekir. Erdoğan, “Millet sandıkta neyi, kimi işaret ediyorsa, herkes buna boyun eğmek, bunu kabullenmek, bunun gereğini yapmak zorundadır” diyor. Yani demokrasiyi, çoğunluğun iradesine boyun eğmek zannediyor. Boyun eğmeyenleri görünce de “benim valim” e emir veriyor, “benim polisim” i boyun eğmeyenlerin üzerine saldırtıyor, insanlar ölüyor, yaralanıyor...
***
Peki bütün bunlar ne için yapılıyor? Yani Tayyip Erdoğan, Ergenekon davasının savcılığını üstlenecek ölçüde bu işin arkasında ise zaten Fehmi Koru’nun ağzından kaçırdığı gibi operasyonun düğmesine 2007’de Beyaz Saray’daki Bush-Erdoğan görüşmesinde basılmışsa, Türk Milleti’ne boyun eğdirmek isteyen asıl gücün, AKP iktidarı olmadığını, onların sadece yeni küresel düzene hizmet ettiğini görmek gerekmez mi? Peki bu gerçeği niye kimse görmek istemiyor? Kimse geri zekâlı değil! Herkes gerçeği biliyor, fakat gerçeği ortaya koymak, birçok insanın çıkarına dokunuyor, o yüzden siyasilerin propagandalarına inanmış gibi görünerek sistemden kendi çapında pay alıyor! İş adamı da bu, askeri de bu, gazetecisi de polisi de!
***
Fakat bazen gerçekte ne yapmakta olduklarını siyasi iktidar da açıklıyor. Mesela son olarak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de Kürt devletinin kurulacağına ilişkin yorumlar sorulunca, “Biz Kürtleri, Türkmenleri ve Araplar ile Acemleri de içine alan yeni bir Orta Doğu düzeni kurmak istiyoruz” deyiverdi. Peki, böyle bir vizyon, Türkiye’nin vizyonu mudur, yoksa ABD’nin Genişletilmiş Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin gereği midir? Türkler, Acemleri de içine alan bir projeyi Osmanlı zamanında bile uygulayamadı. Gerçi İran da o zaman bir Türk devletiydi ama Kürtler şöyle dursun; Türkleri, Arapları ve Acemleri içine alan bir vizyon, tarihin hiçbir döneminde uygulanamadı. Şimdi böyle bir vizyon uygulanmak isteniyorsa bunun sebebi, görevi sona eren İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın söylediği gibi emperyalist ülkelerin bölgedeki bazı ülkeler için planlar hazırlamasıdır. Ahmedinecad, “Türkiye tehlikededir. Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Körfez ve Kuzey Afrika ülkeleri tehlikededir. Emperyalistlerin tüm bu ülkeler için planları var” diyor Planın temelinde ise Ergenekon ve Balyoz davaları var! Orduda büyük tasfiye yapılmıştır...