Kuşkusuz, Barzani’nin elden gittiğine ilişkin cılız işaretler dediğimizde, bu kadar hızlı bir seyir beklemiyorduk.
İki hafta içinde çarpıcı gelişmeler oldu. Hiç değilse ilk Körfez Savaşı’ndan beri bölgede Batı programlarının bir numaralı uzantısı Mesud Barzani, gözle görülür bir erime sürecine girmiş görünüyor. Bu, yalnızca Kürt siyasetinde de kritik önemde bir gücün erozyonu anlamına gelmiyor, Rusya’nın bölgede yeni bir güç olarak belirmesiyle paralellik gösteriyor. Haziran’dan sonra bu kez doğumuzda toprağın altı üstüne çıkıyor.
Yeni bir Uluslararası Güç : Rusya’nın Kürt Politikası!
Ünlü sözdür, bir insanı büyüyle öldürebilirsiniz, ama yemeğine biraz zehir katmanız gerekir. Mesut Barzani’yle ilişkilerinizi de eski dostlukları, örneğin babası Molla Mustafa Barzani’ye yardımlarınızı yad ederek canlandırabilirsiniz, ama cebine biraz da petro-dolar tıkıştırmak gerekir. Rusya da öyle yaptı; bilimsel konferanslar ve heyet ziyaretleriyle Barzani yönetimine SSCB dönemindeki ilişkileri anımsatmakla yetinmedi. Putin yönetimi, elindeki en büyük ekonomik güç olan enerji sektörüyle Şubat 2013’te Moskova’ya ilk resmi ziyaretini gerçekleştiren Barzani’nin gözlerini kamaştırdı. Rus enerji tekellerinden Gazprom, Barzani’yle yaptığı görüşme sonrasında “taraflar petrol ve doğalgaz sektörüne ilişkin işbirliği imkanlarını tartıştı” açıklamasında bulunuyor; Barzani’nin “Rus şirketiyle çalışmaktan çok memnunuz ve kısa süre önce yeni anlaşmalara vardık” sözleriyle yanıt buluyordu.
Bununla birlikte, gözünün önünde sallanıp iştahını kabartan bu yağlı parça Barzani’ye öyle kolay verilmeyecekti. Çünkü 2013 kışı itibarıyla bu diplomaside Rusya’nın asıl gözettiği, Barzani’yi Bağdat’tan kopma konusunda dizginlemekti. Nitekim aynı dönemde Putin, o dönem orduları Barzani güçleriyle karşı karşıya bekleyen Irak hükümetiyle bağlarını gözlere sokarcasına güçlendiriyordu; Ekim 2012’de ABD’nin itirazlarına rağmen Irak Başbakanı El Maliki’yle 4 milyar dolarlık silah müzakerelerine girişti. Enerji boyutu da eksik değildir; Irak petrolünün üçte ikisini çıkaracak Batı Kurna yatakları Rus Lukoil şirketine emanet edildi. Batı, dünya ekonomik kriziyle sarsılmış, mezhepçi Arap Emirlikleri finans kaynaklarını Irak ve Suriye’yi tasfiyede kullanmak isterken, devletleştirdiği şirketlerin geniş imkanlarıyla Rusya bölgede nüfuzunu artırıyordu.
Nitekim, meselenin yalnızca Rusya’nın bir ülkedeki ekonomik fırsatları kovalamasından ibaret olmadığı Suriye politikasındaki duruşuyla anlaşıldı. Moskova, Batı’nın savaş seferberliğine karşı Esad’ı desteklemekle kalmıyor, Suriye Kürtleri’yle de bağlar kuruyordu. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in Moskova ziyareti sonrasında, Suriye Kürtlerinin, yeni bir Ortadoğu düzenine doğru ilk adımı olan Cenevre Konferansı’nda yer almaları için ısrarcı oluyordu. Kısa süre önce Türkiye’ye de gelmiş olan PYD yöneticisi Asya Abdullah, Rusya’nın Sesi radyosuna Eylül ayında verdiği demeçte, diğer bütün seçenekleri eleyerek “Cenevre 2, çatışmaların bitirilmesi için en uygun platform” diyordu.
Kağıttan Kaplan Ortadoğu’da!
Kuşkusuz bu kadar değil. Bütün bu gelişmelere ek olarak, Suriye Kürtleri Esad’a karşı kimyasal silah provokasyonuna katılmayıp Salih Müslim uluslararası müdahaleye karşı kesin tutum aldığında, bazı gözlemciler bunu hemen Rusya’ya bağlamaya itiraz etmişti. Söylemek gerekir, bu kuşkuyu bütünüyle haksız sayamayız; ne de olsa, Kürt siyasetinin tipik yalpalamaları bir yana, yalnızca Moskova değil, Obama yönetimi de Irak’ın bölünmemesi ve İslamcı kiralık teröristlere mesafe konusunda dikkatliydi.
Bununla birlikte, asıl gösterge on beş Kürt partisini barındıran Barzani yanlısı Kürt Ulusal Konseyi’nin ABD-İsrail-AB-Türkiye inisiyatifinde büyüyen Suriye Ulusal Koalisyonu’na katılma haberleriyle yaşananlardır. Uzun süredir Suriye’de Barzani yanlısı Kürtler, Suriye Ulusal Koalisyonu’na girmekte çekince gösteriyorlardı. Şimdi ise SUK, Kürt milliyetçi taleplerini kabul etmiş, Esad sonrası anayasada “Suriye Arap Cumhuriyeti” olan devletin adının “Suriye Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesi sözünü bile vermişti. En başta birbirini ağırlamaktan iyice sağırlaşıp körleşen “stratejist” medyakratlarımız, Batı basını bunu “dengeleri değiştirecek gelişme” olarak duyurmuştu ki, PYD lideri Salih Müslim sert çıktı: 18 Eylül’de El Hayat’a, açıkça ÖSO’ya katılımın Kürtlerin çıkarına olmadığını ilan etti ve “anlaşmanın kendilerini bağlamadığını ve olası tepkilerde sorumluluk kabul etmeyeceklerini” bildirdi. Bir kez daha, üstelik uluslararası destek varken, Esad karşısında bir Kürt seferberliği çıkarılamamıştı.
Anlaşılan, Mao’nun kağıttan kaplanı, Ortadoğu’da bütün çıplaklığıyla tarih sahnesine yeniden çıkıyordu. Emperyalizmin gücüne iman edenler de en ufak gelişmelere büyük umutlar bağlayarak gerçekleri göremez hale gelmişlerdi.
Görülmeyen gerçek : Pravda.ru!
Dolayısıyla, Rusya’nın ünlü Pravda.ru, yani “gerçek” internet sitesine de gözleri kapalıdır. Bu haber-çözümleme sitesi, ilk izlenimin tersine, Bolşevik mirası olan köklü Pravda gazetesiyle ilişkisiz olup 1999 yılından beri merkez çizgide yayın yapıyor.
Geçtiğimiz günlerde, Putin ve John Mc Cain arasındaki bir polemiğin platformu olacak kadar da ses getirebilmektedir. En son “Kak Asad peremanil na svoyu storonu kurdov?” Esad Kürtleri nasıl yanına çekti sorusuyla da oldukça ilgi uyandırmış ve yazı İngilizce’ye de çevrilmiş olmasına rağmen Türkiye’de “görülmemiştir.” Oysa söyledikleri nettir.
Makalenin ayrıntılarını başka yazılarda açmayı umuyorum. Ama temel olarak, Pravda.ru “Suriye Cumhurbaşkanı’nın iç güçlerce devrilmesi ufku artık iyice belirsizleşti” saptamasına “özellikle Kürtlerin ona desteği ortadayken” vurgusunu eklemektedir. Buna karşılık olarak Beşar Esad’ın özel temsilcisi Ömer Ose’nin Kürt Rudaw sitesine verdiği demeçte, “Esad size karşı olmadığımızı iletmemi rica etti. Biz dostuz ve aynı cephede savaşıyoruz” sözlerini koymaktadır. Dahası, Pravda.ru’dan okuyoruz, Ose, Barzani El Kaide’yle savaşında PYD’ye yardım etmek isterse, belli bir işbirliği çerçevesinde sınırları açabileceklerini bile söylemektedir; Suriye yönetiminin, haklı ve üstünlere özgü bir özgüvenle açık oynadığı görünüyor. Kapanan ve sinikleşen, karşı taraftır.
Makale, Putin’in yaklaşımını tekrarla, Kürtler’in SSCB’yle ortak geçmişine değiniyor ve bütün açıklığıyla, “segodnya Moskva toje delaet stavku na kurdov, kak na odnogo iz naibolee zdravomıslyaşçih uçastnikov konflikta,” bugün bir kez daha Moskova’nın, çatışmada en sağduyulu taraflardan olan Kürtler üzerine oynadığını belirtiyor.
Sanıyorum tablo, yerleşik emperyalist programlar karşısında yeni doğan bir siyaset ne kadar net olabilirse o kadar nettir. Hiç değilse bir yıl öncesinden başlatabileceğimiz bu süreç, yeni bir uluslararası politik gücün Kürt meselesine dahil olduğunu gösteriyor. Öyleyse, 1991 yılından beri oluşan Kürt statükosunda birincil ayağın, ABD-İsrail ekseninin tekelini şimdiden yitirdiği rahatlıkla söylenebilir. Üstelik, burada kalacak gibi de değildir; ne de olsa, Suriye’deki gelişmeler, tıkanan ABD-İsrail çizgisine kıyasla Rusya’nın önünde geniş bir saha açmış görünüyor.
*** *** ***
Barzani: galipken mağlup!
Barzani, Barzanistan’da seçimleri resmen kazandı, aslında kaybetti. Şimdi, Barzani’yi Suudi Arabistan benzeri bir aşiret devleti yaratmakla suçlayan Gorran hareketi, çarpıcı çıkışıyla dikkatleri çekiyor. Üstelik, Barzani henüz başına bir Kılıçdaroğlu geçirmeyi akıl edemediği için Gorran hareketi seçim sonucuna “saygılı” olmadı. Bir yandan seçimin hileli olduğunu ilan etti, bir yandan Barzani’yi dışarıda bırakacak bir hükümetin kulisini yapmaya başladı. Böyle bir arayışın gerçekleşmesi, başarılı olup olmamasından önemlidir. Üstelik Kürdistan Komünist Partisi, bu arada Kandil, şimdilik Gorran’ın kapsayıcı yaklaşımına olumlu yanıt veriyor. Talabani’nin siyaseten felçli partisi KYB ise tüm çağrıları geri çeviriyor. KYB, Barzani’nin KDP’siyle birlikte, alacakaranlığa bürünen yirmi yıllık Kürt statükosunun ayrılmaz parçası olmakta ısrarcı görünüyor.
Eski KYB peşmergesi Nevşirvan Mustafa’nın liderliğindeki Gorran hareketi, daha çıktığı 2009 yılında dengeleri sarsmıştı. Hareketin uluslararası ittifaklarına ilişkin değişik ve çelişkili iddialar bulunuyor. O dönemki çıkışı, Obama’nın iktidarıyla paraleldi. Ayrıca muhaliflerini sert biçimde bastırmış, örneğin Türkiye’de seçime giren Kandil’e “Kürdistan’da” seçimleri yasaklamış Barzani, Gorran hareketine dokunamamıştı. Bugün, Bush yönetimi ve İsrail konseptinin bir numaralı müttefiki Barzani’ye bu seçimlerde vurduğu darbe de Obama’nın İsrail’i aşan bölgesel denge arayışlarıyla örtüşüyor.
Kesin olan, Barzani aşiretçiliğine karşı popülist bir “temiz politika” iddiasıyla Kürt yönetimini epey sıkıştırdığıdır. Şimdilik fincancı katırlarını ürkütmeyen, renk vermeyen bir tutumu var; ne Kandil’e ne Bağdat’a ne bölge devletlerine düşmanca yaklaşıyor. ABD’de Michael Rubin, Barzani’den gelecek bir koalisyon teklifini zinhar kabul etmemesini Gorran’a öğütlüyor.
Irak ile Suriye, artık bir bütündür. Yalnızca çarpık adlandırmayla “Şii ekseni” değil, Kürt ekseni nedeniyle de, bu iki ülkenin kaderini bir arada ele almak artık elzem. Peki Türkiye bunlardan ayrı mı? ABD-İsrail tekeli kırılır, Barzani erirken, Çandarlı “çözüm sürecinin” toprağa gömülmesi rastlantı değildir.
Ama Osmanlı’da oyun tükenmez, hele ellerinin altında Çandarlı gibi bir vezir ve bir Kılıçdaroğlu varsa. Yeni Kürt açılımları, bu kez CHP sosuyla yolda görünüyor.