Reyhanlı’da ağzına kadar bomba yüklü iki aracın art arda patlaması, yayın yasağı nedeniyle sayısı resmi olarak 50, o yörede yaşayan yurttaşlara göre en az 150 kişinin feci şekilde yaşamını yitirmesinden yalnızca birkaç saat sonra, polisimiz katilleri tespit etti sayın seyirciler!..
Bir masanın ardına dizilmiş bakanlarımızdan içişleri ile ilgili olanı, ciddi ciddi yaptığı açıklamada iz üzerinde olduklarını cümle âleme duyurdu… Zaten ertesi gün de yine aynı muhterem, eylemi yapanların 9 Türk olduğunu, Suriye gizli servisi El Muhaberat ile temasta olduklarını açıkladı. Örgütün adını bile verdi: THKP-C/Acilciler…
- Başarıya bakın!..
içişleri Bakanı muhteremin bu açıklamasından sonra, gazeteci kimliğine sahip arkadaşlardan bir tanesi dahi, ilaç olsun niyetine şu soruyu sormadı, soramadı:
- Sayın Bakan, madem böylesine üstün bir istihbarat gücünüz, böylesine müthiş polis dedektifleriniz vardı da niçin bu adamları, o iki bombalı aracı patlatmadan önce yakalayamadınız?.
Hadi bu soruyu soramadılar, bir tanesi olsun, google’ı açıp ‘‘Kimdir birader bu Acilciler” diye bakmayı niçin akıl edemedi? Eğer baksaydı, “Acilci” denilen bu arkadaşların 30 senedir Türkiye’de eylem yapmadığını, zaten uzun süre önce de örgütün kendini lağvettiğini görecekti!..
İşin daha da acıklı yanı, eylemin “Acilcilerin işi olduğunu’’ süper bakandan önce Özgür Suriye Ordusu adı verilen çapulcuların ortaya atmış olduğunun açığa çıkmasıydı!.. Ve biliyor musunuz, İçişleri’nden sorumlu muhteremin söylediklerine Reyhanlı’da, Hatay’da ya da Türkiye’nin herhangi bir yerinde aklı birazcık çalışan bir kişi dahi inanmadı…
- Şu iflasa, şu zavallılığa bakar mısınız?!..
Aslında bir oyun oynandı ama tutmadı!.. Hesap gayet açıktı:
- En üst düzeyde “tahrik et”, Türk askerini Suriye’ye sevk et!..
Kafiye uydu ama evdeki hesap çarşıya uymadı… Türk halkı, Büyük Ortadoğu Projesi mimarlarının alçakça önüne koyduğu kanlı yemeği yemedi!.. Halk yemeyince, iktidar, ne denli yanıp tutuşsa da böylesine bir çılgınlığı göze alamadı., hatta Tayyip Bey, kendi bakanlarının aculluğuna kapılmayıp “Bizi Suriye bataklığına çekmek istiyorlar” türünden cümleler dahi kurdu, kurmak zorunda kaldı!..
Bundan bir, bir buçuk yıl önce, “15 gün sonra Şam’daki Emevi Camii’nde namaz kılacağım” ilan eden Tayyip Bey ve Yeni Osmanlıcı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu öyle hemencecik Suriye hülyasından vazgeçecek değil tabii!.. Ama ABD olmadan hiçbir şey yapamayacaklarını da biliyorlar, görüyorlar… Çünkü Rusya, Çin ve Iran Suriye’nin arkasında duruyorlar. Özellikle Akdeniz’deki tek üssü olan Tartus Limanı’nı asla gözden çıkaramayacak olan Rusya, çelik gibi bir kararlılıkla savunuyor Suriye’yi, hatta ABD’yi bir barış konferansına bile razı etmeyi başardı.
Tayyip Bey, Washington’da Obama’ya neler söyleyecek, nasıl birlikte harekete razı etmeye çalışacak bilemem. Ama Obama’nın “kestaneleri ateşten almaya” yarayacak maşa vazifesini Türk-Kürt ittifakına kakalamak için her türlü “motivasyonu”kullanacağına neredeyse eminim!.. Yanaşmaların, özenle gözden ırak tutmaya çalıştığı, “bitti o iş” diye hayasızca yalan söylediği Büyük Ortadoğu Projesi’nin en yaşamsal boyutu için slogan bile hazır:
- Türk-Kürt el ele önce Suriye, sonra İran cephesine!..
Haa, “Türk halkı bu oyuna gelir mi” diye soracak olursanız; yanıtım hazır: